Çıkmaz Sokak 1. Bölüm🐝 Saraç
Merhabalar...
Bu seriyi iki bölüm yapmayı düşünüyorum bu bölüm baş karakterlerimizden birisi olan Zümrüt'ten okuyacağız ve biraz da üçüncü kişi ağzından. Diğer bölümü ise Baran'dan dinleyeceğiz.
Satır arası yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Keyifli okumalar dilerim...💫
Önerilen müzik Acının ilacı- Adamlar
🐝🐝🐝
Mutfak tezgahından aldığım çay dolu tepsiyi önce salonda oturan Ilgaz ağabeyime verdim ardından sırayla bahçede oturan anneme ve Gökhan ağabeyime verdim. Mutfağa geri dönüp tepsiyi yerine koydum. Elime telefonumu alıp odama geçmeyi düşünüyordum ki ağabeyimin sesini salonda duydum. "Zümrüt salona gelir misin?"
O benimle asla rica kipiyle konuşmazdı ya da bir şey sormazdı, direk emrederdi. Şaşkınlığımı gizleyemeden içeri girdim. "Bir şey mi oldu?" Kafasını iki yana sallayıp yanındaki koltuğu işaret etti. "Sevdiğin dizi başladı, onun için çağırdım." Kafamı televizyona çevirdim ve ekranda Doğu'nun zoruyla başladığım diziyi gördüm. "Doğu gelince beraber izleyeceğiz."
"O gelene kadar otur konuşacaklarımız var, gel yanıma." Sözünü ikiletmeden yanına oturdum. Çünkü sözünü ikinci kez söylemeyen bir insandı. Şu anda onun öfkesi en son ihtiyacım olan şeydi. "Ne konuşacağız?"
"Doğu'nun bir delilik yapacağını düşünüyorum. Ona en yakın olan sensin. Tek sana anlatır, tek seninle konuşur." Bir süre durup sözlerini onaylamam için gözlerime baktı. Ne zamandır gözlerime bakar olmuştu? Gözlerimden ne kadar acı çektiğimi göremiyor muydu? Ya da görmezden mi geliyordu? Başımı sallayıp sözlerine devam etmesi için teşvik ettim. O da devam etmişti zaten, gözlerimde gördüklerini aldırmadan.
"Bu Derin denen kızla ciddi olduğunu duydum. Benimle paylaşmak istediğin bir şey vardır belki diye sana soruyorum, bir şey biliyor musun?"
Bana sorduğuna göre evlenme teklifi ettiğini bilmiyordu. Doğu söylemediyse de bilmesine gerek yoktu o zaman. "Sevdiğini söylemişti, baya ciddi düşünüyor olmalı."
"Kızın abisinin kim olduğunu biliyorsun değil mi? Eğer evlenirlerse onunla ne kadar fazla yüz yüze oturacağınızı?" Yaptığı baskılarla nefesim sıkıştı. İstemiyordum. Onunla yüz yüze oturmayı bırak, adını bile duymak istemiyordum. Ama gel gör ki hayat onu hep benim burnumun dibine sokuyordu. "Biliyorum ağabey, ama Doğu mutlu olacaksa ona bile katlanırım."
"O aileden ancak gelin alabiliriz, gelin vermeyeceğiz. Anladın mı beni?" Kafamı salladım hızlıca. Zaten onun gelini olmak gibi bir isteğim yoktu ve olmayacaktı. "Güzel."
Yanında kısa bir süre bir şey söylemeden oturdum. Telefonu çalınca masanın üstünden alıp ekrana baktı, onunla aynı zamanda ben de görmüştüm. Araya Doğu'ydu, hoparlöre almasını istedim o da bir şey söylemeden yaptı dediğimi. Nefes nefese konuşmasından bizi bir olay silsilesinin beklediği anlamıştım. "Ağabey yetiş!"
"Ne oldu, neredesin?" Benim sesimi duyunca şaşırsa da hemen toparlandı. "Abla ben Derin'i kaçırdım ve şimdi abisi peşimizde. Mahallenin arkasındaki deponun oraya koşuyoruz şu an." Nefessiz kalıp bir süre devam etti. "Abla sizden başkası kurtaramaz beni."
Elim ayağım titrerken onun tehlikede olduğunu düşünmek beni dehşete düşürdü. "Tamam orada kalın, hemen geliyorum." Evden çıkıp bahçe kapısına ilerledim hiç durmadan.
"Zümrüt buraya gel, hiç bir yere gitmiyorsun. Sakın o kapıdan çıkıp bir delilik yapma!" Arkamdan gelen Ilgaz ağabeyim kolumu tuttu ama bu hareketi nafileydi. Kolumu hızla kendime çekip parmaklarının kıskacından kurtardım. Üstüme elime ilk geçen ceketi alelacele geçirip önünü kapattım. Gitmek için 3 basamağı inip bahçe kapısına ilerledim. Bahçede oturan ev halkı gayet rahat tavırlarla bizi uzaktan izliyorlardı.
Bahçe kapısını açıp kendime çekemeden Ilgaz Saraç tarafından kapıdan uzaklaştırıldım. "Hiç bir yere gitmiyorsun diyorsam gitmiyorsun!"
Sözlerini umursamadan yeniden kapıya doğru atakta bulundum. Bu sefer ne yazık ki karşıma çıkan sevgili (!) annemdi. "Neler oluyor? Ne bu tantana?"
Ben cevaplayacakken Ilgaz konuştu. "Doğu bey kız kaçırmış, bu salak kızın da peşinden gidip öldürtecek kendini."
"Kimi kaçırmış?" Gökhan ağabeyim yanımıza geldiğinde bir umut gözlerine baktım. Çok nadir de olsa benim yanımda olurdu. "Derin Arkun'u."
Gözlerindeki değişimden anladığım kadarıyla bu durumu hiç hoş karşılamayacaktı. "Abisi daha bugün bizi tehdit etti lan, kızı kaçırmak da ne demek? Bu çocuk kafayı mı yemiş?"
"Ağabey kaybedecek zamanımız yok, çekilin lütfen önümden." Tekrar kapıya yöneldiğimde annem beni durdu.
"Odana çık Zümrüt. Doğu başının çaresine kendisi bakacak."Her kelimesinden nefretini kusarken sonuna kadar koruduğum sabrım bir anda uçuvermişti.
"Siz delirmiş olmalısınız! Senin oğlunu öldürecekler farkında mısın sen? O adam Doğu'ya kıyacak anlamıyor musun? Sen nasıl göz göre göre buna susarsın?"
Annemi omuzlarından itip saatlerdir olan sinirimi hatta yıllardır hissettiğim annesizliğin öfkesini kusuyordum. "Senin için hiç mi yanmıyor? Sen nasıl annesin be! Utan kendinden kalpsiz kadın!" Tabii ki öfkem bu kadar kısa cümlelerle sönmedi. Sönen şey gözlerimdeki umuttu. Ağabeyim olduğuna dair umutlarım saniyeler önceki tokatla sönmüştü.
Yanağım acımıyordu.
Ya da kanayacak olan dudağım.
Kalbim desem, o uzun zamandır acımayı bırakmıştı.
Ruhum acıyordu... Paramparça oluyordu tüm benliğim.
Dizlerimin üstünden kalkıp kafamı kaldırdım. Eline bakıyordu dalgınca. Gözlerinde pişmanlığın ufak bir gölgesini gördüm sandım ama bu benim beynimin uydurduğu bir görüntüydü. O pişman olmazdı, hele ki benim için. Ben her zamanki gibi kendimi kandırıyordum. Ve bu tokat beni uyandırmıştı.Bu evde asla sevilmeyeceksin uyan artık! Demişti bana.
Ve uyanmıştım. Bu kabusu rüyaya çeviremeyecektim, bunu artık anlamıştım.
Ilgaz kenara çekilmiş beni izliyordu. Kapıya kadar ilerledim ve bu sefer beni durdurmadı. "Doğu yaptığının cezasını çekecek, Arkun onu öldürecek. O kurşunun önünde durmak istiyorsan dur ama senin ölümünle bitmeyecek bu, ardından Doğu'yu da yanına gönderecek."
Arkamda olduğunu hissettiğimde konuşmasına devam etti. "Hadi, durma git eceline."
"Benim tek ecelim sizsiniz. Sizden âlâ ölüm meleği mi olur bana?"
Arkama bakmadan çıktım gittim. Doğu'nun tarif ettiği eksi binaya kadar soluk soluğa koştum. İçeri girdiğimde Doğu ve Derin'i gördüm sağ tarafımda, dümdüz karşılarına baktıklarını görünce soluma döndüm ve onu gördüm. Ölüm meleğim benden önce gelmişti olay mahalline. Baran Arkun.
Birazdan kollarında ölümü tadacağım adam. İki seçenek var önümde, ikisi de acı verecek iki seçenek. Ya şimdi tetiği çekecek, ruhumun kalan son parçasını da öldürecekti. Ya da ben silahının önüne geçip sadece kalbi atan bu ruhsuz bedenimi öldürecekti.
Onlara doğru ilerlerken boş bina da ayakkabılarımın sesi yankılanıyordu. Derin ve önüne kendini siper eden kardeşimin bakışları bana döndü. Ama onun gözleri hedefinden hiç şaşmadı. Benim geldiğimi adı gibi biliyordu. Belki kokumdan tanıdı, belki kalbindeki sevdadan bildi. O beni benden daha iyi biliyordu sonuçta değil mi?
Doğu'nun yanına geldiğimde kolunu tutmam dikkatini çekmişti ki gözleri kısa süreliğine kardeşimin gözünden koluna kaymıştı. O kısa süre bir ömür gibi geçmişti. Gözlerini Doğu'nun gözlerine dikince o gözlerde gördüğüm şey beni ürkütmüştü.
Neden korkmuştum ki? Herkeste görmüştüm bu öfkeli gözleri. Ama bu öfkeyi ilk defa bana değil canımdan çok sevdiğim, tek sevdiğim insana çevrilmişti o gözler. Ve o gözlerin sahibi tek öfkeli gözlerini değil silahının namlusunu da kardeşime çevirmişti.
Doğu'nun önüne geçip o gözlere siper oldum. "Abla ne yapıyorsun çekil önümden!" Doğu'nun beni çekmeye çalışan kollarını savurdum. "Arkamda dur!" Aldırmadım sözlerine.
"Abla bu benim günahım, yalvarırım bir kere de kendini başkası için feda etme!" Ağlamaklı sesiyle arkamı döndüm.
"Bırak da bu bedeli ben ödeyeyim. Lütfen!"
"Ben canımı başkası için feda etmiyorum, sen benim canımsın." Arkamı dönüp Baran'a doğru ilerledim.
Konuşmak için boğazını temizledi. İçim titredi, ölürken son göreceğim şey onun gözleri olacaktı. "Zümrüt ilk ve son söyleyişim, çekil!"
Kafamı iki yana sallayıp bir adım daha attım. Şimdi silahının namlusu kalbimin üstündeydi. Gözlerine baktım. "Burada alacağın tek can benim canım. Başka bir seçenek yok Arkun."
Derin bir nefes alıp bir adım yaklaştı. "Sence ben o ırz düşmanını öldürmeden duracak mıyım?"
"Duracaksın. İstediğin bir can değil mi? İşte sana onu sunuyorum. Benim kardeşim, benim sorumluluğum."
"Öyle olsun!" Silahın baskısını arttırdığı zaman gözlerinin içine baktım sadece. Her şeyin böyle son bulmasını istemezdim ama benim için belki de en iyisi buydu. O yüzden buna karşı çıkmadan teslim oldum.
Tetiği çekmesini beklerken Doğu'nun arkamdan bağırışını duydum. "Baran ağabey, ablama dokunma, meselen benimle. Derin'i ben sevdim, ben kaçırdım, ablam değil."
Baran'ın gözlerinde şimşekler çaktığına yemin edebilirim. Beni önünden çekerken silahı arkamdaki Doğu'nun kafasına dayadı. "Seni ırz düşmanı piç! Seni buradan canlı çıkarırsam beni cümle alem siksin lan!" Silahın emniyetini açtığında Derin ve ben ikisini ayırmaya çalışıyorduk. Sonuç Derin abisinin önüne geçmişti.
Bu silahın önüne geçmeyen de kalmamıştı. "Ağabey geleceğim seninle, lütfen öldürme onu. Evden de çıkmayacağım. İstediğiniz kişiyle de evlenirim. Ne olur onu öldürme, yalvarırım öldürme!"
Silahını indirdiğini sandığım sırada hızlıca kaldırıp arkası ile Doğu'nun kafasına vurdu. Doğu kafasına yediği darbe ile sarsılıp bir iki adım geri sendelediğinde kolundan kavrayıp dengede durması için sırtından destekledim. Deponun girişinden içeri giren Gökhan ağabeyim bizi görünce hemen yanımıza geldi. Doğu'yu sıkıca tuttuğunda ben saçlarını çekip alnını kontrol ettim. Sarı saçlarının bitiminden kan geliyordu, kesinlikle dikiş gerekiyordu. Baran'ın sesiyle kafamın ona çevirdim.
"Gökhan bu size ikinci ve son uyarım, bir daha o ırz düşmanı kardeşini kız kardeşim yanında göreyim, hatta kız kardeşimin adını bir kez daha ağzına alsın, yemin ederim onu öldürürüm. Anladın mı beni?" Gökhan ağabeyim bu sözlere karşı sadece başını sallamıştı. Baran, kardeşinin kolundan tutup çıkışa yöneldi. Söyleyecek çok şey vardı ama her şeyden önce kardeşimle ilgilenmem gerekti. Ağabeyim bir kolundan ben bir kolundan tutup depodan çıkardık. Yolda durduğumuz ilk araba ile acilin yolunu tuttuk.
Hepimiz biliyorduk ki Baran bu işin peşini bırakmayacaktı. Doğu'nun son nefesine kadar ona hayatını zehir edecek ve nefesini kesecekti.
Savaş başlamış, Arkun ilk hamlesini yapmıştı.
Bu hayatta bana tek nefes aldıran insan için savaş başlatmıştı ve benim kaybetmeye hiç niyetim yoktu.
🐝🐝🐝
Kapının yanına bulunduğum ilk duvara çökmüş çaresizce bekliyordum. Allah'a; Bu kimsesiz hayatımda tek parçamı benden almaması için dua ediyordum. Vücudumun bir çok yerindeki -özellikle alnımdaki- ağrı, kalbimdeki ağrının yanından geçemezdi. Kaybetme korkusuyla tir tir titriyordum. Yanıma ne zaman geldiğini bilmediğim Ilgaz'ın beni ayağa kaldırmış yaralarımı kontrol etmeleri için hemşirenin yanına götürüyordu. Hissizliğin son evresindeydim artık. Ne anlıma baskı uyguladıkları tentürdiyotun verdiği acıyı hissediyordum ne de benimle konuşmaya çalışan ağabeyimi duyuyordum.
Hemşire geri çekildikten sonra ağabeyim beni kolumdan tutup dışarıya çıkardı. Hava almam konusunda birkaç şey zırvalarken koridorda yürümem için desten veriyordu. Sonunda boş bir bank bulduğunda beni oturtmuş birazdan geleceğini söylemişti. O gelen kadar karşımdaki ağaca boş boş bakmayı sürdürdüm. Kafamda onlarca ses ayn anda konuşurken aralarından bir tek sesi ayırt edebilmişlerdi kulaklarım. Bu hale gelmemin sebebi olan adamın bana seslenişini duydum. İşte sessizliğimi fırtınaya çeviren o an oldu. Soluma dönüp ona baktığımda koşarak yanıma geliyordu. İlk önce yüzüme baktı, ardında paramparça kıyafetlerimin arasındaki yaralı bedenime. Bir saniye bile tereddüt etmeden beni kolları arasına aldı. "Başına bir şey geldi diye çok korktum."
Sözleri ile kendime gelmiştim. Hırsla onu kendimden itip yüzüne en sert tokadımı attım. Beklemiyordu bu hamleyi benden, onu hazırlıksız yakalamıştım. Önceden fark etseydi tokat atmama izin vermeyebilirdi belki. "Senden kötü başıma ne gelebilir ha?"
Göğsünden ittim bir kez daha. "Daha ne istiyorsun benden ha?" Bu kez yumruğumu göğüs kafesine indirmiştim.
"Beni elde edemeyince canımı, canımdan çok sevdiklerimi mi almaya çalışacaksın?" Hiç bir tepki vermiyordu bu ani çıkışıma.
Onu son kez ittiğimde kapalı gözlerinden bir yaş aktığını gördüm. Göz yaşlarına acımayacaktım, tıpkı onun benim kardeşime acımadığı gibi. "Bir tek sen mi seviyorsun bu Dünya'da? Bu mu senin sevgiden anlayışın? Benim kardeşim senin yüzünden içeride can çekişiyor."
"Madem kardeşimi sevdiği için öldüreceksin, seni kim öldürecek Baran Arkun?"
Boğazını temizleyip konuştu. "Kardeşine bunu ben yapmadım."
Alaylı bir nida dudaklarımdan kendini bıraktı. "İki haftadır başına gelen olayları da sen düzenlemedin. Hatta silahla kardeşimin kafasına da vurmadın!"
Bu sefer ben onu itmeden o bir adım geri gitti. "Sana zarar geleceğini bile bile o arabaya saldırdığımı mı düşünüyorsun gerçekten?" Gözlerine baktığımda kendimi görmemle irkildim. Gördüğüm hayal kırıklığı ve kırgınlık ile şaştım kaldım. Ama toparlanmam kısa sürmedi. Bu durumda bile beni kandırmaya çalışıyordu. "Senin yüzünden benim kardeşim içeride can çekişiyor. Belki de..." Aniden gelen hıçkırık ile ağlamaya başladım. Sözlerimin ağırlığı ile göz yaşlarım daha da sıklaşıyordu. "Belki de ölecek. Sonunda istediğin olacak mutlu musun ha!"
Göğsüne vurduğum ellerim, gücüm tükendiğinde olduğu yerde asılı kaldı dizlerimin aksine. Benimle beraber dizlerinin üstüne çöktüğünde sessizce kinimi kusmaya devam ettim. "Bittim, tükendim artık. Beni ne hale getirdiğinizi görmüyor musunuz? Ölüden farksızım. İnsan sevdiğini ağlatır mı? Senin sevgin yalan."
Beni sıkıca sardığını hissettim. Dizlerimin üstüne yığılmış, onun göğsüne sinmiş küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyordum. Birkaç dakika daha sindim olduğum yere. Kalkmayı düşündüğüm sırada geri çekilip kendisi ile birlikte beni de ayağa kaldırdı. Gözlerim belinde gördüğüm silaha takılı kaldı. Ona ait olmayan emanet silahından çıkan her kurşunun sorumlusuydu. Bir kere o silahla öldürmeye kalkmıştı şimdi yarım bıraktığı işi bitirebilirdi. Dalgınlığından yararlanıp silahına uzandım. O benim ne yaptığımı anlayıp müdahale edene kadar her şey için çok geçti. Silahı sıkı sıkı kavrayıp namluyu tam kalbimin üstüne dayadım. Gözleri korkuyla açılmış bana bakarken onun ellerine bıraktığım silahı ellinde tutması için üstünden kendi ellerim ile destekliyordum.
"Zümrüt ne yapıyorsun?"
"Bıktım artık! Bu nefretinizden, gözünüzün hiçbir şey görmeyişinden, öfkenizin mağduru olmaktan, yakıp yıktığınız enkaz olmaktan bıktım!" Derin bir nefes alıp ateş saçan gözlerimle ona baktım. Bu aldığım son nefes olsun istiyordum artık.
"Bir can almak istiyordun öyle değil mi? Öldür hadi beni, öldür! Yeter ki sevdiklerimin üzerinden gölgeni çek, yeter ki bu kabus bitsin. Ben kardeşimi daha fazla hastane odalarında kan içinde görmek istemiyorum." Güvenlik kilidini açtığım silahı son kez bastırdım göğüs kafesime.
"Bunu yapamam Zümrüt. Ne seni vurabilirim ne de Doğu'nun peşini bırakabilirim." Kafasını iki yana sallarken çaresiz gözleriyle bana bakıyordu. "Seni vurmayacağım. Şimdi çek şu elini bir kaza çıkmadan önce."
"O depoda gözünü kırpmadan vuracaktın ama. Ne oldu da şimdi vuramıyorsun? Seyirci mi istiyorsun Arkun? Herkesin içinde mi delikanlısın sadece? Yalnız kalınca kuytu köşelerde ağlayan bir çocuk musun yoksa?" Dediklerimle gözlerinin anbean karardığını gördüm.
"Sakın bir kelime daha etme, kalbini kıracağım yoksa."
Sıkı sıkı tuttuğum ellerini bıraktığımda iki yanına düşmüştü. Omzuna çarpıp hastanenin girişine doğru ilerledim. Sesimi duyacağına emin olduğum sırada son sözlerimi söylemek için konuştum. "Sen busun işte; elinde silah taşıyan korkağın tekisin. Sen beni hak etmiyorsun ve kardeşime yaptıklarından sonra da asla hak etmeyeceksin."
Acil kapısına yürümeyi hedefleyen ayaklarım sert sözleriyle buz kesmişti. "Ya sen nesin? Kendini cesur mu sanıyorsun sen? Kendi ailesine bile laf söyleyemeyen küçük korkak kızın tekisin. Sevilmek nedir bilmiyorsun çünkü sana hiç kimse sevgi göstermemiş. Bu yüzden seni seviyorum dediğimde benden ateşe değmiş gibi kaçtın. Bilmiyorsun ve öğrenmekten korkuyorsun."
Adımlarının sesi durduğu zaman aynı sırada gözümden bir yaş düştü. Kanayan kalbime tuz basmıştı hiç acımadan. Nefesini saçlarımın arasında hissediyordum. Başımın dönmesi yakınlığımız ile ya da duygusal çöküntümden değildi elbette. Kafamdaki dikişlere aldırmadan yürümeme karşı vücudumun gösterdiği bir reaksiyondu. Ama diğer etkenler de beni bayılmaya sürüklemiyor değildi. "Korkak küçük kız olmaktan bıkmadın mı? Neden bana karşı bu kadar inat ediyorsun anlamıyorum. Seni her şeyden, herkesten çok seven bir tek ben varım bu dünyada. Kabullen artık bunu; kimse seni benim gibi sevmeyecek."
Bulanık görüşümden kurtulmak için gözlerimi kırptığım sırada bize doğru gelen Ilgaz'ı gördüm. Gözlerindeki öfke bedenine de yansımış yeri sarsan gür adımlarla buraya geliyordu. Bilincimi yitirdiğimi hissediyordum. Buza dönen ayaklarım bir anda çözüldü ve beni daha fazla taşıyamadı. Yere yığıldığımda gözlerim çoktan kapanmıştı.
Yazardan
Zümrüt'ün yere düşeceğini fark eden Baran anında kadının belinden sarıldı. Yere dizlerinin üzerine çökerken kafasını çarpmaması için büyük gayret gösterdi. Sonunda dengesini koruduğunda bir elini sırtından diğerini bacaklarının altından geçirip sıkıca kucağına sabitledi zayıf düşmüş sevdiğinin bedenini. Çoktan yanlarına gelmiş olan Ilgaz, Baran'ın kollarındaki kız kardeşine baktı. Baran onun bir söylemesine fırsat bırakmadan acilin kapısından içeri girdi, ardından da Ilgaz. Acile girdiğinde yanına gelen hemşirenin yönlendirdiği yatağa bıraktı kadını.
Hemşire açılan dikişler ile uğraşırken Ilgaz, adamı yakasından tutup dışarıya kadar sürüklemiş, çöp atar gibi dışarıya atmıştı. Parmağını kaldırıp tehditlerini sıralamaya başladı. "Doğu ve Zümrüt'ten uzak dur. Seni bir daha onların yanında görmeyeceğim."
Baran arkasını dönüp hastaneden çıktı. Bu kadar kolay pes etmesinin tek sebebi eski dostu burada olduğu sürece Zümrüt'ü asla göremeyeceğini çok iyi biliyordu. Dostluklarının bitmesini tek sebebi onun Zümrüt'ü sevmesiydi. Ilgaz onu hain olarak bellemiş hiç bir suçu olmayan kız kardeşine de düşman kesilmişti. Baran kendisi için üzülmüyordu, üzüldüğü tek şey Zümrüt'ün abisini kaybetmiş olmasıydı. Bu duruma elinden hiç bir şey gelmiyordu, şimdilik de gelmeyecekti.
🐝🐝🐝
Haftalar sonra hastaneden çıkıp evlerine geldiklerinde huzursuzlukları hiç azalmadan sürüyordu. Zümrüt günler sonra telefonunu açmış iş yerinden gelen maillere bakmış ama gördükleri ile gerginliği daha fazla artmıştı. Kovulacağına artık adı kadar emindi. Bu zamana kadar kurmaya çalıştığı düzeni domino taşları gibi yıkılıyordu ve her taşın yıkılışında çığ gibi büyüyordu felaket. Telefonuna gelen maillere bakmaya devam ederken ekranda arama belirdi. Derin'in araması ile bir domino taşının daha yıkılacağını hissetti. Telefonu daha fazla bekletmeden açtığı gibi kulağına dayadı.
"Zümrüt abla seni rahatsız ediyorum ama acil yardımına ihtiyacım var." Cümlesini bitirdiğinde hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Bir şey mi oldu canım? Neredesin sen hemen yanına geleyim?"
Burnunu çekip konuştu. "Evdeyim ağabeyim dışarı çıkartmıyor, sen buraya gelebilir misin?"
Genç kadın hemen yola çıkacağını söyleyip hızlıca hazırlandı ve evden çıktı. Doğu'nun arabasını alıp Derin'in yanına yola çıktı. O kadar endişelenmişti ki arabayı girişe park ettiğini bile fark etmemişti. Kapıyı çalacağı sırada Baran'ın da evde olabileceği aklına gelmiş Derin'e kapıda olduğunu belirten kısa bir mesaj atmıştı. Derin arka bahçelerinden gelirken hızlıca Derin'in az önce oturduğu yere geri döndüler.
Derin'i sakinleştirmeye çalışırken merakı ve endişesi had safhadaydı. "Derin, ben endişeden bayılmadan anlatır mısın ne olduğunu?"
Yanaklarındaki yaşları elinin tersi ile silerken sonunda söze girmişti. "Abla ben hamileyim."
Kadının yeşil gözleri fal taşı gibi açılırken dili tutulmuştu adeta. Hala olacağının sevincini yaşayamadan Derin tekrar konuştu. "Ağabeyim duyarsa yaşatmaz bizi. Ne olursun yardım et abla, ne yapacağım ben şimdi?"
Ağlamaya başladığında Zümrüt onu kolları arasına aldı. "Bu iş kaçmakla olmayacak, onu ne yazık ki kötü bir yolla anladık. Ağabeyine tek tek anlatacağız. Yeğenini öldürecek değil ya."
Kafasını kaldırıp kedi yavrusu gibi yaşlı gözlerle kadına baktı. "Bize kıyamaz değil mi abla?"
"Ben varken size kimse zarar veremez." Ona tekrar sıkıca sarıldığında gürültülü bir fren sesi duydular. Daha sonra kafaları kaldırdıklarında Baran'ın gür sesini de işittiler. Evin kapısını yumrukladığını duyunca korkuyla ayağa kalktılar. Baran ise kapıyı açan annesine Derin'in nerede olduğunu sordu ve öğrendiği gibi bahçeye varması bir oldu.
"Ağabey ne oldu neden sinirlisin?" Baran, kız kardeşini Zümrüt'ün yanında görünce hızla ona atıldı ama Zümrüt durumu anlamış kızı çoktan arkasına saklamıştı. "Nerede o şerefsiz?"
"Kimden bahsediyorsun?" Kadının bilmemezlikten gelen tavırları harlanmış ateşine daha fazla odun atmıştı.
"Siz beni salak mı sanıyorsunuz? Arabasını gördüm kapıda. Nerede o?!"
"O yok ben geldim sadece. Seninle konuşmamız gerek."
Bir Derin'e bir de Zümrüt'e baktı ardından arkasını döndü. "Evimde bir Saraç istemiyorum. Arabanı al ve git. Derin seni de gözüm görmesin sana halen kızgınım."
Konuşmak için ağzını açan Zümrüt'ü adamın telefonu böldü. Verandaya adımlarını ilerletirken telefonu cevaplamıştı çoktan. "Evet?" Bir dakika kadar karşıdaki adamı dinlemiş duydukları ile kapı kolunu tutan eli kapıyı bırakıp aniden arkasını döndü. Çıktığı adımları aynı hızla geri indi.
"Emin misin?" Sorusunun cevabı gecikmemişti. Gözleri anbean daha da karardığında elindeki telefonu sıkmaktan parmaklarının boğumları beyazlamıştı. "Tamam kapat."
Telefonu kapattıktan sonra cebine koymuş sakinleşmek için burnun kemerini sıktı. Gözlerini açıp korkudan titreyen kıza baktı. "Sana sadece bir kere soracağım, doğruyu söylemek için başka bir şansın olmayacak. Anladın mı?"
Kafasını sallayıp başını öne eğdi. "Doğu'dan hamile misin?" Korkarak başını salladı genç kız.
Adam ise öfkeyle gözlerini yumdu. "Kaç haftalık?"
"Altı. Ağabey-" Konuşmak için ağzını açmıştı ama Baran'in adete kükremesi ile olduğu yere sinmişti.
"Kes sesini!" Bu bağırış Zümrüt'ü de kendine getirmişti.
"Baran bir şey yapmadan önce kızı bir dinle." dedi ama adam ona öldürücü gözlerini çevirdiğinde yutkunmak zorunda kalmıştı.
"O şerefsiz biliyor mu?" Kafasını iki yana salladı.
"Güzel, böyle de kalacak. Yarın Bursa'ya halamın yanına gidiyorsun." Gözleri fal taşı gibi açılırken hemen karşı çıktı.
"Ağabey yapma gözünü seveyim. Ailemi bırakıp nereye gideceğim?"
"Senin ailen yok artık." Zümrüt'ü kenara çekip Derin'e ulaştı ve odasına kadar sürükledi. İçeriye itip üstüne kapıyı kilitlerken Zümrüt'ün onu durdurma çabaları boşunaydı. "Yarın gidene kadar burada kilitli kalacaksın. Bir daha da buraya dönmeyeceksin."
Kilidi üstünden alıp merdivenlere yöneldi. Zümrüt onun öfkesinin yeni istikametini biliyordu. Merdivene bir adım atmışken önüne geçip durdurdu adamı.
"Sınırlarımda geziyorsun çekil önümden." diyerek onu önünden çekmeye çalıştı ama kadın ısrarla çekilmiyordu.
"Söyleyeceklerimi dinleyeceksin. Ve bu kardeşimi öldürme fikrinden vaz geçeceksin."
Aralarında az mesafeyi de kendisi kapatıp ona inatla diklenen yeşil gözlerinin içine baktı. "Beni bu saatten sonra sen bile durduramazsın."
"Öyle mi? İzle bak nasıl durduruyorum." Kadın adamın cebindeki anahtarı aldığı gibi adamı kenara itip kapıyı açmak için hızla ilerledi. Baran, kadının belinden tutup kenara çekti.
"Beni durduracakmış, hah!"
"Bu evde Saraç istemiyorum demedin mi? Ben de bütün Saraçları yanımda götürüyorum."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Kardeşin de bir Saraç. Allah katında Doğu'nun karısı." Şokla gözleri açıldığında doğruyu söyleyip söylemediğini sorgularcasına yeşilin en koyu tonuna bürünmüş gözlere bakıyordu.
Savaşta Zümrüt hamlesini yapmıştı. Kadının etrafını saran bütün piyonları deviren bir hamleyi Baran hiç mi hiç beklemiyordu. Rüzgar tersine dönmüş savaşın gidişatı çoktan değişmişti.
🐝🐝🐝DEVAM EDECEK...
Veeee geldi.
Gözler yolda kaldı biliyorum. Başka kıyılarda buluştuysak eğer ne mutlu bana.
Yakın zamanda tekrar görüşmek dileğiyle.
Sağlıcakla kalınız...
Yorumlar
Yorum Gönder