Çıkmaz Sokak 3. Bölüm🐝 Beklenmedik teklif

Hello
🐝🐝🐝

"Sen ey yeşil gözlü, kalbimin sahibi, bize bir şans verir misin? Sevdiğim ilk ve son kadınsın, ilk ve son sevgilim olur musun?"

🐝🐝🐝

Süratle çevirdiği pedalların arasında dalgınca yolu izliyordu. Ne zamandan beri uyanıkken rüyalara dalar olmuştu? Kafasındaki sesler kontrolü onun elinden sökerek almış kadını adete bir kukla gibi bir o düşünceye bir bu düşünceye sürüklüyordu. Uzun süredir durgun dalgaların arasında olmaktan alıştığını sanmıştı ama fırtınaya kapıldığından haberi yoktu.

Bir hafta önceki gecenin anıları şimşek gibi aklının ortasında ışıldadı. Baran'ın yanına gelmesi, tatlı tatlı konuşması, beklenmedik sözleri ile yüreğini hoplatmıştı. Ne yapacağını ne diyeceğini şaşırmış, sudan çıkmış balık gibi çırpınmıştı. Baran ise yine yapmış yapacağını onu anlayışla karşılamıştı. Zümrüt bir kez daha mahcup olmuştu, onun sevgisi karşında kendi yaptıklarına yine üzülmüş nefret etmişti. Gözü kapandığında karşında ateşler içinde kendisine bakan o gözler geldiğinde o an teslim oldu artık.

Şaşkın bakışları ile adama bakarken bu teklifi tabii ki bekliyordu, beklemediği şeyler zamanı ve sözleriydi. Gözlerine dalmış, ne tepki vereceğini şaşırmış, dili tutulmuştu adeta. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki bütün mahalle sesini duyabilirdi. Adamın gözlerine bakarak ne kadar zaman harcamıştı bilmiyordu, bilmekte istemedi o an. Çünkü bütün ömrünü önüne sermiş bu adamın gözlerinden bir hayli etkileniyordu. Adam yine yalnızlığın ayazında kalan kalbini ısıtmıştı, ama o adamın kalbine neler hissettirdiğinden bihaberdi.

Baran her geçen saniye bir cevap beklerken kafasındaki sesler hep bir ağızdan yanlış zaman diyordu. Ama bugün bambaşka bir şey olmuştu, bütün seslerin arasında kendisini bulup cılız bir sesle bağırdı. Doğru zamanı beklemek diye bir şey yoktu. Önünde iki seçenek vardı; ya bugün yeter artık deyip soracaktı ya da korkaklık yapıp başka zamana erteleyecekti. İkinci seçeneği yıllardır yapıyordu ve çok pişmandı bu duruma. Ama şimdi reddedilse bile yaptığı için mutluydu. Yapamadım demeyecekti. Hele o gözlerdeki ışıltıya sebep kendisi iken nasıl pişman olurdu insan?

Son kez elinin altındaki gamzesini sevdikten sonra elini kadını yanağından çekip bir adım uzaklaştı. "Hemen cevap vermek zorunda değilsin, ben beklerim." Yıllardır beklediğim gibi diye eklemek istedi ama boğazından geri dönmüştü kelimeleri.

Zümrüt adamın uzaklaşmasıyla kendine gelmiş şaşkınca gözlerini kırpıştırıyordu. Şaşkınlığını gerginlik olarak algılamıştı adam, sanki zorla orada tutulan bir tutsakmış gibi. Adamın kendisinden geriye attığı adımı kendisi kapattı. İlk defa kendi isteği ile ona yaklaşmıştı. Ama Baran o sırada kalbinin kırıklarından bunu fark etmemişti.

"Baran, beni yanlış anladın, ben hiç beklemiyordum teklifini."

Kafasın salladı genç adam yavaşça. "Biliyorum ani oldu, beklemiyordun tabii. Senden hemen cevapla istemiyorum, düşün en azından. Olur mu?"

Gözlerindeki rica dolu bakışta takılı kaldı kadın. Sessizce kafasını salladı. Şimdi cevaplayarak kalbini kırmak hiç istemiyordu. Yanlış bir yola girmeden önce düşünmeliydi. Kendinden emin olmalıydı öncelikle. Özellikle bu düğün işinde bütün saçma şeyler üstüne yıkılmışken Baran'ı bunların içine sokmayacaktı. En azından çabası bu yöndeydi. Baran tekrar gülümserken arkalarından gelen ses ile ikisi de arkasını dönüp kim olduğuna baktılar. "Zümrüt hadi gidiyoruz artık!" Verandaya açılan kapıda dikilmiş Ecevit ellerinde arkasında birleştirmiş kaşlarını çatarak ikiliyi izliyordu. Zümrüt kısa bir an Baran'a dönüp fısıldadı. "İyi geceler."

Arkasını döndüğünde adamın da karşılık vermesi gecikmemişti. "İyi geceler zümrüt gözlüm."

Yüzündeki sırıtış ile içeri adımladı. Aile ayaklanmış gitmeye hazırlanıyordu. Aralarından bir kişi eksikti, tabii ki Ilgaz yine kayıplara karışmıştı. Etrafa bakınmaktan vazgeçip çantasını alıp hızlıca herkesle vedalaştı ve evden çıktı. Tahmin ettiği gibi Baran ve Ilgaz'ı karşı karşıya görmüştü. Neydi bu Saraç erkeklerinin Baran ile derdi. Yalnız bırakmaya gelmiyorlardı. Anında savaşa hazırlanıp, düşmanlarını kışkırtmak için yanlarına konuşmaya gidiyorlardı. Zümrüt hiç beklemeden yanlarına geldi.

Abisinin kolundan özenle tutup tane tane konuştu. "Gidiyoruz abi, hadi." Ilgaz kardeşinin elleri arasından kolunu kurtarıp çakır keyif haliyle konuşmuştu. "Dur be kızım! Şurada eski dostumuzla konuşuyoruz. Şunun şurasında akraba olacağımız adam kendisi, Öyle değil mi dostum?" Yerinde sendelediğinde kadın tekrardan tuttu kolunu. Baran'a dönüp üzgün olduğunu gözleri ile belirtti. "Fazla içmiş ne dediğini bilmiyor, kusura bakma." Abisinin kolundan tutup tekrar çekiştirdi. "Aa! Yanlış söyledim değil mi? Enişte adayımız mı demem daha doğru olacak herhalde?"

Şaşkın gözlerle abisine baktı. "Abii! Yeter bu kadar saçmalık!" Arkasını dönüp tekrar Baran'a baktığında Baran kafasına kaskını geçirmek üzereydi. "Ne diye geldiysem buraya!" Ilgaz'ı arabanın içine bırakıp tekrar ona dönmeyi düşünüyordu ama geç kalmıştı. Baran çoktan motoruyla bahçeden çıkmış, arkasında duman bile bırakmadan kaybolmuştu.

Gözünü açtığında karşısına çıkan yaya ile bisikletini sola kırdı. Soldan geçen aracın kornası ile korkudan yerinden sekerken hatırlayabildiği ilk küfrü söylemişti. Tabi tüm küfürleri yere düşmesini engelleyemedi. Birkaç dakika durup nefes almalı, aklını toparladıktan sonra yola koyulmalıydı. Yerden kalkmaya yeltenmişti ki ona uzatılan el ile duraksadı. Kafasını kaldırıp elin sahibine baktığında ikinci bir şok yaşamıştı.

Gördüğü kişi gerçek olamazdı. Yıllar sonra nasıl karşısına çıkabilirdi? Hangi cesaret, hangi yüzle? Hele ki böyle karışık bir zamanda çıkmasına ne demeli? Kesinlikle değildi. Şaşkınlığı kısa sürede unutmadığı öfkesine dönüştü. Kendine uzatılan eli reddedip tek başına ayağa kalktı. Dizindeki sızıya aldırmadan bisikletini kaldırdı ve bir kez daha arkasındaki adama dönüp bakmadan bindi. Pedala ayağını bastığı an kolundan tutulmasıyla sıçradı yerinden. "Dokunma!"

"Dizin kanıyor. Hadi ama Zümrüt! Yüzüme bakabilirsin en azından." Kadın gözlerini dizine indirip inceledi, çok kötü bir soyulma değildi ama iz bırakacağı kesindi. Karşısındaki yola dimdik bakarken solundaki adamın gitmesi için dua ediyordu içinden.

"Yüzüne bakmayı geç, sesini bile duymak istemiyorum." Daha fazla konuşmasına izin vermeden hızla yanından uzaklaştı. Çalıştığı kurumun önüne geldiğinde girişin önünde sohbet eden iş arkadaşlarını görmesiyle derin bir nefes aldı. Kimse bir şey sormadan kendini toparlaması gerektiğin biliyordu ama bir türlü aklına gelen görüntüleri atamıyordu.

Yavaşça bisikletinden inip kenardaki demir direğe kilitleyip yalpalayarak kapıya doğru gitti. Onu ilk gören en yakın arkadaşı Josephine endişeyle yanına gidip yürümesine destek oldu. İçeriye girmesine yardım ederken neler olduğunu sormayı da es geçmemişti ama fark etmediği şey kendi dilinde konuşuyor olmasıydı.

"Merde! Qu'est-ce qu'il t'arrive ma belle?" 'Kahretsin! Ne oldu güzelim?'

"İyiyim küçük bir sıyrık sadece."

" Sesini kes ve şuraya otur."

Zümrüt ısrarlarına rağmen sandalyeden kalkamamıştı. Josephine etraflarına toplanan öğrencilerden birini durdurup buz getirmesi için kantine yollarken kendisi de sağlık çantası almaya gitmişti. Hızlı gidişinin ardından daha sakin bir hal ile gelirken Zümrüt'ü bıraktığı yerde bulamayınca şaşırmamıştı. İnat bir arkadaşı vardı gerçekten de. Omuz silkip öğretmenler odasına gitti. İçeriye girdiğinde Zümrüt'ü kendi dolabından dosyalarını alırken buldu.

"Tanıdığım en inatçı insanlardan birisin." Zümrüt dolabından klasörü çıkarıp odanın ortasında duran geniş beyaz masada kendi yerine oturduğunda Josephine'in getirdiği kutuyu alıp el çabukluğu ile temizlemeye başladı yarasını.

"Senden sonra." Arkasını dönüp sırıtmaya başladığında kadının sinirlendiğini biliyordu elbette, ama onunla böyle takılmaktan zevk alıyordu.

"Her neyse! Akşam geliyorsun değil mi?" İçinden bunu unuttuğu için söylenmeye başlamıştı bile. Bakışlarını dizinden kaldırıp Josephine'e döndü.

"Hayır! O bakışları biliyorum, bu sefer kurtulamazsın!"

"Aklımdan çıkmış, gerçekten. Sabah Baran mesaj attı akşam onunla buluşacağım." Josephine de yanına geldi ve bıyık altından gülümseyerek yanına oturdu.

"Onu da davet et, hem çay yerine birkaç kadeh içersiniz. Belli mi olur birlikte olursunuz böylece?" Zümrüt'ün gözleri şaşkınlıkla açılırken hızla koluna vurup konuştu.

"Çıkar aklındaki o yatak konulu fikirleri!" Josephine arkasına yaslanıp kızaran yanakları izlemeye başladı.

"Sevgili misiniz? Onu kapıda seni izlerken yakalıyorum hep." Zümrüt önündeki dosyalara eğilip ilgileniyormuş gibi davrandı. İçinden saçlarını toplamamış olmayı diledi, şimdi saçları açık olsaydı yüzünü onların arkasına gizleyebilirdi.

"Teklif etti, ama-" Sesini o kadar kısık tutmuştu ki Josephine zar zor anlamıştı.

"Kabul etmedin mi?"

"Edeceğim ama uygun bir zamanda."

Josephine ayağa kalktığı zaman istemsizce dikkatini ona verdi. "Sen doğru zamanı bulana kadar adam kaçacak. Bugün geliyorsun ve onu da çağırıyorsun." Başka bir şey de söylemesine izin vermemiş konuyu kapatmıştı. Zümrüt'e de Baran'ı aramak kalmıştı.

Telefonu eline alıp rehbere girdi. Telefonu ile bir süre bakıştıktan sonra aramak için harekete geçmişti ki telefonu çalmaya başlamıştı. Baran sanki aranacağını hissetmiş gibi kadını aramaya karar vermişti o an. Kadının elleri titremeye başladığında derin bir nefes alıp telefonu açtı.

"Selam."

"Selam, derste değilsindir umarım." Önündeki dosyadaki yoklamaları incelerken kafası yerinde değildi kesinlikle. "Değilim, daha başlamadı."

"Anladım. Akşam seni nereden alayım?" Zümrüt konuya ani girişi ile daha çok gerildi. Alt dudağını ısırmaya başlarken nereden başlayacağını düşünmeden konuştu hemen. "Sende gel."

Baran şaşkınlıkla gülümserken onunla eğlenmek için konuştu. "Zümrüt çaya ben çağırdığıma göre geleceğim. Sen iyi olduğuna emin misin yeşilim?"

Avuç içiyle anlına vurup gözlerini kapattı. "İş yerinden arkadaşım ayrılıyor, ona veda yemeği yapmışlar. Tabi ben bu akşam olduğunu unuttum."

Baran ensesinde uzayan saçlarını kaşıdı ve ne diyeceğini bilemedi. Planlarını iptal etmek istemiyordu ama Zümrüt için önemliyse bir gün sonraya çekebilirdi. "O zaman yarın çıkarız seninle."

"Hayır!" Ani çıkışı ile Baran kaşlarını kaldırdı, beklemiyordu bu cevabı. Madem başka bir yere gidecekti neden ertelemek istemiyordu anlamamıştı. "Neden, yarın işin mi var?"

"Hayır, yok işim. Sende benimle gel bu akşam. Gerçi alkollü bir ortamda bulunur musun bilmem."

"Sorun değil, sen varsın." Sessizlik yerini alırken onu utandırdığı için konuyu kapatmak istedi. "O zaman seni akşam kaçta alayım?"

"Sekiz çok iyi olur, dersim yok nöbetteyim bugün." Sözü bittiği gibi öğretmenler odasının kapısı açıldı ve birkaç öğrencisi kendisini bekliyordu. "O zaman görüşürüz?"

"Görüşürüz. Ah en önemli detayı unuttum! Motor ile gelsem sana sıkıntı olur mu?"

"Sorun olmaz, alıştım artık." Yüzündeki aşık gülümsemesini sürdürürken bunu gören öğrencileri kendisine şaşkınlık içeresinde bakmaya başladılar. Zümrüt telefonu kapattıktan sonra öğrencilerine dönüp konuştu. "Bir şey mi oldu çocuklar?"

Üç kişilik grubun arasından ortada duran kız bir adım öne çıkarak konuştu. "Çıkmış sorulardan birkaç tanesi kafamızı karıştırdı, acaba bakma şansınız var mı?"

Masada açık duran dosyasını kapatıp kızlara yanına oturmasını işaret etti. Küçük konuşmasına şahit olmasalar da yüzündeki gülüşten yakalandığını hissetmişti kadın. Kaçmak için en iyi yaptığı şeyi yaptı, işini bir kalkan gibi sıkıca elinde tuttu.

🐝🐝🐝 (Bu sahne Baran'ın Derin ile Doğu'yu kaçarken yakalayıp kardeşini eve getirdikten sonraki sahne yani yaklaşık 1 ay öncesine ait. Kafanız karışmasın.) Derin Arkun

Celal kızının yanına gidip gözyaşlarını sildi. "Otur şöyle kızım." Bütün aile bireyleri rüzgar gibi giden Baran'ın arkasından bakıp kalırken Celal oğlunun bu fevri tavırlarında kendi gençliğini görmüştü. Derin hıçkırıkları arasında konuşmaya çalışırken babasının yönlendirmesi ile koltuğa oturdu. Celal gelinine dönüp konuştu. "Birce su getir kızım, sakinleşsin biraz."

Birce kafasını sallayıp mutfaktan bir koşu su getirdiğinde, eşini görümcesinin başında saçlarını okşarken gördü. "Baba ben yemin ederim kötü bir şey yapmadım. Tepkinizden çok korktum, bilemedim, affedin beni."

Gelininden aldığı suyu kızına verip içmesini bekledi. "Bizde senin zamanında hatalar yaptık. Bize danışmış olsaydın bir hal çaresini bulurduk." Derin mahçup bir şekilde başını öne eğip elindeki bardağa baktı dolu gözleriyle.

Yanında oturan Bora küçük kardeşinin omzuna elini attı, "Abini biliyorsun, sen onun en değerlisisin bu hayatta. Senin yalan söylemene çok kırıldı ama öfkesi ile ifade ediyor bunu."

"Siz beni affedersiniz ama değil mi?" gözleri dolu dolu herkese baktı. "Benden sana tam destek abicim, baba sen de benimle aynı fikirdesin değil mi? Doğu'dan iyi damat nerede bulacağız?" Celal bey de başını sallayıp kızına destek oldu. Geriye bir tek annesi kalmıştı, gözlerini annesine çevirdiğinde ateş saçan gözlerinden ödü kopmuştu.

"Anne?" öfkesi ile ne yapacağını düşünen Figen hanım, en sonunda ayağa kalkıp gözlerindeki ateş ile kızını yakmaya karar vermişti. "Nasıl yaparsın bunu Derin!" sorudan ziyade bir yakarıştı kızına bu sözleri. "Benim bu ilişkiye katiyen müsaadem yoktur. O çocukla olabilmek için ölümü çiğnemen lazım." Figen hanım daha da bir şey söylemeden salondan çıkıp gittiğinde Celal bey konuştu kızını teselli etmek için. "Sen annene bakma kızım, onun Saraç ailesine özel garezi var. Mecbur kabullenecek bu durumu." daha da bir şey diyememişlerdi bu durumun üstüne. Derin ne kadar bu durum açığa çıktığı için rahatlasa da abisinin ve annesinin tepkisi onu üzmüştü. Tabii diğer aile üyelerinin ona bu konuda destek olması üzüntüsünü biraz da olsa almıştı. Her şeyin düzelmesine dair umutlarını kaybetmemişti, başaracaktı bunu. Ailesinin rızasını alıp sevdiği adam ile evlenecekti, ikinci kez.

🐝🐝🐝 Şimdiki zaman/ Baran Arkun

Evin önüne park ettiği araçtan inip bahçeden geçerek arka kapıya ulaştı ve elindeki poşetler ile yakalanmamak için sessizce kapıyı açtı. Aralık bıraktığı kapıdan önce etrafı kontrol etti, ardından aynı sessizlikle içeri girdi. Kendi evine hırsız gibi giriyordu ama kimseye de laf anlatmak istemiyordu. Sabahın erken saatlerinde bulduğu ilk nöbetçi eczaneye girip doktorun önerdiği hapları aldığı gibi soluğu evde buldu. Mutfakta aldığı bir sürahi ile bardağı alıp elindeki poşetleri bırakmadan yukarı çıktı. Kapıyı açtığında kardeşini uyurken görünce rahatlamıştı, çünkü sabahın altısında neden odasına geldiğini sorsa nasıl açıklar hiç bilmiyordu. Elindekileri komodine koyduktan sonra kardeşine döndü.

Bir süre nasıl uyuduğunu izledi. Bora ve babası haklıydı, Derin onun en değerlisiydi. Kızgınlığı kalbinin kırılmasındandı. Kardeşi ile yakın olduklarına inanıyordu, ama şimdi bu düşüncesi tamamen tepe taklak olmuştu. Küçük kardeşi sevgili yapsa hele hele bu kişi Doğu olacaksa en çok Baran'ın sevineceği aşikardı. Bu hayatta kız kardeşini emanet edebileceği tek kişiydi onun için. Gözü iki elinin de çevrelediği karnına gitti. Her şey bambaşka olabilirdi, eğer ona zamanında söyleseydi, gizli gizli nikah kıymasalardı.

Şimdi dayı olacağı için havalara uçabilirdi. Dayı olabilmesi için tek şansının Derin olduğuna inanıyordu, Rana'dan umudu kesmişti çünkü hiç olmaması gereken birine gönül bağlamış aşk acısından başka şehre kaçmıştı. Ama Derin, yeni açmış bir papatya gibi umut doluydu. Sadece güvenini değil hayallerini yıkmıştı. O kadar kırgındı ki kelimeler kifayetsiz kalıyordu anlatmaya. Kırıldığı kadar kırıyordu da ama elinde değildi. Öfkesine yenik düşmüştü bir kere, o dipsiz kuyudan çıkması çok zordu artık. Özünde haklıydı ama tepkisi yanlıştı ve bunu asla kabul etmiyordu. Daha fazla durursa yakalanacağını kendine hatırlattı ve açılan üstünü örttü. Alnına küçük bir öpücük bırakıp odayı terk etti. Kapıyı sessizce kapatmış arkasına dönmüştü ki minik yeğeni karşısına çıktı.

"Amca!" Amcasını görmesi ile hemen atılıp sarılmıştı. Baran ise küçük çocuğu sarıldığı bacaklarından ayırıp kucağına aldı. Merdivenlerden inerken yanağından öpmeyi de ihmal etmemişti. "Sen ne zaman uyandın aslan parçası?" salona girdiklerinde geniş l koltuğuna oturup yeğenin konuşmasını bekledi. "Yeni uyandım, seninle oyun oynarız diye erken kalktım. Sen halamın odasında ne yapıyordun? Küsmen bitti mi ona?"

Baran hiç beklenmediği bir yerden vurulduğunu hissetti. Bu küçük ufaklık sır tutabilir miydi emin olamamıştı ama iş işten geçmiş çoktan yakalanmıştı. "Sana bir sır versem tutabilir misin?"

Küçük çocuk hevesle başını salladı. "Halan yapmaması gereken bir şey yaptı amcacım." dediğinde küçük çocuğun suratı asıldı. "Ne yaptı ki?" dedi adamın kucağına oturup boncuk gözlerini adama odaklayıp dinledi. "Yalan söyledi. Ben de ona küçük ders veriyorum." Dedi Doruk'un saçlarını okşarken Baran. Karşısındaki çocuk, normal bir çocuk değildi ki kolay sözlerle kandırabilsin. Yaşına göre etrafında olup bitenleri çabuk kavrıyor, aynı amcası gibi kendisine yalan söylenildiğinde tepkisini fazlasıyla gösterebiliyordu. Baran da bu huyunu bildiği için bu evdeki en olası müttefiki olarak görmüştü yeğenini. "Bana yardım etmek ister misin? Senin yardımın ile halan bir daha yalan söyleyip kalbimizi kırmaz belki, ne dersin?" dediğinde küçük adam çoktan ikna olmuş, başını sallamıştı.

"Madem artık benim minik askerimsin, bu operasyonu gizli tutmamız gerekiyor asker." dedi çenesini kaldırıp yukarıdan göz ucuyla baktı.

Doruk elini alnına yaslayıp asker selamı verdi komutanına. "Emredersiniz komutanım!" dediğinde Baran cevap veremeden Birce salon eşiğinden içeri girdi. "Hoşgeldin Baran."

Baran cevap olarak kafasını sallayıp yeğenini kucağından indirerek ayağa kalktı. "Ben biraz uyuyacağım, birkaç saate işe gitmem gerek." Baran belli ki kendisine hâlâ sinirliydi. Yalan affetmediği bir şeydi ve yengesinin dürüst olduğunu sanıyordu ama yanılmıştı. En azından açıklama yapması da bir şeydir diye düşündü Birce. Demek ki hâlâ bir şans vardı affetmesi için.

Baran ses yapmamaya özen göstererek odasına çıktı. Aslında uyumak gibi bir düşüncesi hiç olmamıştı sadece rahatsız edilmemek için öyle söylemişti. Pencereyi açıp sırtını yasladı ve cebindeki telefonu çıkardı. Zümrüt'ü aramak aklından geçse de saat bunun için çok erkendi. Bunun yerine yeni görevi hakkında bilgi toplamaya başladı.

Serhan'dan gelen aramayı görünce bekletmeden açtı. "Komutanım?" sesindeki hafif mutluluğu kolayca anlamıştı. "Efendim Serhan."

"İstediğin bilgileri buldum, salı toplantı yapacakları yeri biliyoruz artık." dediğinde Baran bir kez daha doğru adamı seçtiği için gurur duydu arkadaşı ile.

"Aferin sana, bu hafta git dinlen artık. Bütün ay bununla uğraştın aslanım, dinlenmek hakkındır." Serhan bunu duyduğuna ne kadar mutlu olsa da bu olay bitmeden gözüne uyku girmeyecekti, ikisi de biliyordu.

Düşünmeden atıldı. "Bu iş bitmeden dinlenmem, biliyorsun." Sessizce onayladı onu. Biliyordu tabii, en iyi o biliyordu neler hissettiğini. Anlayamazdı yaşamadan ama biliyordu ne kadar nefret ettiğini. "Karargahda görüşürüz."

"Görüşürüz komutanım." telefonun kapaması ile Zümrüt'ü araması bir oldu. Aynı sırada kendisini aramayı düşündüğünü bilmiyordu elbet. Tatlı heyecanı ile yine güldürmüştü adamın yüzünü. Akşam için sabırsızlanıyordu. Planladığı gibi yalnız olmayacaklardı ama bunun daha iyi olduğuna inandı Baran. Eğer yalnız kalırlarsa konu dönüp dolaşıp ettiği teklife gelecekti ve Baran bu konuda onu hiç zorlamak istemiyordu. Bekleyecekti biraz daha ama artık söylemenin rahatlığı vardı üstünde, kuş gibi hafifti yüreği şimdi.

Birkaç saat uyumayı düşündü sonrasında işlerini halledebilirdi. Yavaşça yatağına uzanıp düşlerine daldı.

🐝🐝🐝 Zümrüt Saraç

At kuyruğu halinde topladığı saçlarını son kez sıkıştırıp aynanın karşısından geri çekildi. Saçlarını açık daha çok seviyordu ama bu gece motora bineceğini düşündüğü için toplamak ona daha cazip gelmişti. Arkasındaki yatağa dönerek üstüne bıraktığı çantaya uzandı. Çantasını omzuna geçirip odasından çıktı. Merdivenleri aşıp dış kapıya kadar ilerledi, ayakkabılarını giyerken bir şeyleri unuttuğu hissiyatı kafasında dolaşıyordu. Tek ayağı üzerinde ayakkabısını giymeye çalışırken kapıyı açıp dışarıya çıktı. Kafasını kaldırdığı gibi kapıyı çalmaya hazırlanan Baran'ı karşısında gördü. Karşındaki adamı iki ayağı üzerinde görünce bile dengesini zor tutuyordu, tek ayağı üzerinde hiç şansı yoktu. Baran, kadının düşmemek için sektiğini görünce kapıyı çalmak için kaldırdığı eli ile kadının koluna uzandı fırsat kaybetmeden. Dengesini sağladığını fark ettiği anda kolunu bıraktı.

"Aman dikkat!" Zümrüt omzundan düşen çantasını tuttu sıkıca. Bütün heyecanı dışardan bakıldığında çok net anlaşılıyordu. Hele de onu kendinden daha iyi tanıyan Baran durumu çok rahatlıkla anlamış ve bu duruma hayli sevinmişti. Kendisinden etkilenmesi iyiye işaret demekti. "Hazırsan çıkalım mı?"

Zümrüt açılan çantasının ağzını kapatırken telefonun eksik olduğunu fark etti. "Telefonumu odamda unuttum, hemen alıp geliyorum." Adam başı o sallayıp kapının pervazına yasladı omzunu. Zümrüt hızla merdivenlerden çıkarken mutfakta olan Doğu kapının çaldığını duymuş ama açıldığını bilmeden kapıyı açmaya gitmişti. Kapının çoktan aralık olduğunu sokak lambasının ışığından parkeye yansıyan silueti görünce daha da yaklaştı kapıya. Tamamen açtığında Baran'ı yüzündeki sırıtış ile bahçe kapısına bakarken buldu. Kapının açıldığını fark edince yerinden doğrulup kapıdaki kişiye bakmadan konuştu.

"Hızlı geldin gerçekten." Sözünün bitmesi ile karşısındakine bakmış ve sevdiği kadın yerine karşısında Doğu'yu görünce şaşırmıştı ama bu şaşkınlık kısa sürmüş yerini öfkeye bırakmıştı. "Hoş geldin abi."

Konuşmadan sadece kafasını sallamıştı. Küçük erkek kardeşi yoktu ama Doğu'yu öz kardeşi gibi sevmiş sahiplenmişken bu yaptığı ile bütün duygularını yerle bir etmişti. "Ablamı çağırayım mı, biliyor mu geldiğini?"

"Biliyor. Telefonunu almaya gitti." Soğuk sesi Doğu'yu üzse de bütün suçun kendisinde olduğunu biliyordu.

"Abi hatanın en büyüğünü yaptım biliyorum, karşılığında da büyük bir şey kaybettim, seni kaybettim. Biliyorum öfkelisin hakkındır, ama ben kendimi sana affettireceğim." Baran karşısındaki adamın gözlerinin içine baktı, samimiyetini sorgularcasına.

"Abi ben kendimden geçtim kardeşin çok kötü durumda, senin onu silmen yıktı onu. Lütfen, yalvarırım bir kere de olsa konuş onunla. İkisinin sağlığı için endişeleniyorum. İstersen ayağına kapanayım, istersen sık kafama."

Zümrüt çoktan gelmişti ama kardeşinin yakarışı ile olduğu yerde donmuştu. Durum bahsettiğinden de vahimdi. Dün gece istemeye hiç hakkı olmadığı bir şey istemiş üstüne de vicdan yaptırmıştı. Zümrüt ne kardeşine ne masum bir bebeğe kıyabilirdi bu durumda. Ne kadar onu çok seven bu adamın canını yakacak olsa da öldürmeyecekti kimseyi. Belki kaybedecekti ama iki canın hayatından önemli mi olacaktı bu kayıp? Hayır.

Baran'dan bir cevap beklerken adam ne diyeceğini süzgeçten geçiriyordu. "Şu an sizin yalan dolanlarınız ile uğraşacak değilim, başka güne sakla."

Doğu tekrar söze girecek gibi olunca Zümrüt kendini gösterip yanlarına geldi. "Ben geldim artık gidebiliriz." Doğu'yu orada yeni görmüş gibi ona şaşırarak baktı. "Sen yatmamış mıydın?"

Doğu gözlerini ablasına çevirirken sorusunu cevapladı. "Su içmeye kalktım."

Zümrüt kafasını sallayıp evden dışarı çıktı. Baran da daha fazla konuşmak istemediği için kadını bahçe kapısına kadar takip etti ta ki Doğu arkalarından seslenene kadar. "Abla kaçta gelirsin?"

Zümrüt arkasını dönüp cevapladı hemen. "Çok geç gelemem yarın dersim var. Sen uyu benim anahtarım var." Daha da konuşmadan kapıyı kapattı. Zümrüt ise önüne dönüp bahçe kapısını açarak adamın geçmesini işaret etti. Adam kendisine verilen yöne ilerledi ve motorun üstündeki kendi kaskını aldı. Zümrüt de yanına gelerek kendine ait kaskını eline alarak Baran'ın kendi kaskını takmasını bekledi. Ne kadar kendi takmayı bilse de takmak istemiyordu onsuz. Bunu yapmasındaki asıl neden ise ilk motora bindiği anı hatırlamasıydı. O anıyı tazeliyor gibi hissediyordu her seferinde. Baran da bu durumu anlamasa da ses etmeden kabul etmişti.

Vakit kaybetmeden kendi kaskını takmış ve kadına dönmüştü. Elindeki kaskı alırken tek eliyle beline yaslayarak sabitledi. Ardından diğer eli ile saçlarını işaret ederek konuştu. "Böyle mi bırakacaksın saçlarını?" Kadının elini bilinçsizce saçlarını sıkıca tutan tokaya gitti, biraz daha sıkıp adamı hareketlerinin aksine cevapladı.

"Hayır giderken rüzgârdan bozulmasın diye bağladım." Kendisi saçını toplamaya pek alışkın değildi. En büyük etken ise Baran saçını açık beğeniyor ve her seferinde saçını açık bırakmasını istiyor oluşuydu. Zümrüt ise bu isteğini anında yerine getirmişti. Hiçbir konuda kimseye karşı uysal olmayan kız karşısındaki bu adama karşı hiç olmadığı kadar uysal olabiliyordu. Bazen ise bir o kadar da hırçın. Baran gözlerine bakarak düşüncelere dalan kadına yaklaştı ve kaskı sakince çekip aldı ellerinin arasından. Yavaş hareketler ile kaskı takıp kilitlerken izlendiğinin farkındaydı, lakin bu durum onu acele etmeye değil daha çok oyalanmasına yol açtı. Sonunda işini bitirip kadının gözleriyle kavuştu gözleri. Çok farklı bakıyordu gözlerine. Tutup öpecekmiş gibi. Bu duruma adam gram ses etmezdi ama zamanı değildi, biliyordu. Kadının gözlerinde aşktan daha başka bir şey vardı, daha ateşli, daha tehlikeli bir kıvılcım vardı. Kendini yakıp kül edecek bir kıvılcım. Aynı zamanda o küllerin arasında yeniden doğabileceği bir kıvılcımdı.

Biraz daha gözlerine bakarsa geç kalacağının bilinci ile bir adım geri çekildi. "Artık gitmeye hazırız." Dedi önü açık olan deri ceketinin fermuarını çekerken. Motoruna binmeden kadının binmesine yardımcı oldu. Anahtarı kontağa takıp çalıştırırken arkasını dönüp Zümrüt'e sıkı tutunmasını söyleyecekti ki kadın ondan önce davranıp kollarını adamın beline sardı sıkı sıkıya. Baran yüzünde tebessüm ile geri döndü önüne. Zümrüt orta hızda giden motorda belinden sarılışını azaltmadı, aksine yüzünü yana çevirip yanağını adamın sırtına yasladı. En son ne zaman bindi bu motora hatırlamıyordu ama uzun zamandır bu hisse hasret kalmıştı. Gözlerini kapatıp yüzüne gelen rüzgârın tadını çıkardı bir süre. Ardından gelen dakikalarda Baran mekânın ismini kadına sormuş öğrendiği gibi kendi kafasında oluşturduğu rotadan ilerleyerek restorandı bulmuştu.

Nezih ve cüzdanlarına uygun bir yer seçmişlerdi. En önemlisi de herkesin damak zevkine uyabilecek sayılı mekanlardandı. Baran restoranın önüne durduğunda Zümrüt yardım almadan indi. Baran inerken kaskını çıkartıp adama uzattı. Baran da kendi kaskıyla birlikte klipslerinden tutarak tek eline aldı.

Mekânın girişine yürümeden önce kadına döndü. Zümrüt ise tam o sırada saçındaki tokayı çıkarmış omzuna dökülen saçlarını şekillendiriyordu. Baran bu sahne ile büyülenip olduğu yerde dona kaldı ve karşısındaki manzarayı izledi. Kadın saçından çıkardığı siyah tokayı bileğine takmak için hamle yapmıştı ki adam elinden çekip aldığı tokayı kendi bileğine taktı. Zümrüt bu hareketi ile şaşırmış olsa da ses etmedi. "Bende kalsın, nasıl olsa lazım olmayacak" dedi gözünü kırpıp ilerlemeden önce.

Zümrüt önden ilerleyen adama yetişip kolundan tutarak durdurdu. "Bir şeyi unutmadın mı?" Baran arkasına dönüp motoruna hızlı bir göz gezdirdi.

"Hayır her şeyi aldım. Neden öyle dedin?" gözleri kadına dönerken cevabı hiç beklemediği şekilde almıştı. Gözleri şok ile açılıp kafasını aşağı indirdiğinde tenindeki sıcaklığı gözleri ile onayladı. Kadın sanki elini tutmamış gibi rahatlıkla kapıya doğru yürümeye başladı. Baran'ın yüzündeki şaşkınlığı def edip sıcacık tebessümle baktı kadının sırtına. Kendisini tutan elden destek alarak önde giden kadını kendine çektiği gibi diğer eli de belini tuttu sıkıca. "Sen ciddi misin?" gözlerinin içine bakarak kararının doğruluğunu sorguladı.

Zümrüt adı gibi yeşil gözlerini adamdan kaçırmadan cevapladı. "Sesli bir şekilde onay mı bekliyorsunuz Arkun bey?" kadının belindeki elini etrafına daha çok sardı. "Aynen öyle Saraç hanım."

"Öyle olsun bakalım." adamın gözlerindeki ışıltı her geçen saniye daha da artmıştı. "Bize bir şans veririm. İlk ve son sevgilin olurum." adamın sorusunu aynı sözler ile cevapladı. Baran yüzündeki aptal aşık sırıtışından ödün vermeden boşta kalan eliyle kadının başını tutup alnını öptü. "Hadi geç kalacağız."

Zümrüt bir adım geri gidip arkasındaki kapıya yönelmişti kı bu girişiminde baran onu kendine çekmesi ile başarısız oldu. "Kaçamazsın öyle." Koca adamı şapşala çevirmişti kadın. Arkasındaki kapıya bakıp tekrar adama döndü, kollarını adamın boynuna dolayıp daha çok yaklaştı. "Ne yapmamı isterdiniz Arkun bey?" Adamın fikrinden çok kendi fikrini uygulamak istemediği için kaçmıştı aslında. Baran ise hiç bunun farkında değildi ve anın sarhoşluğu ile bütün mantığını kenara itmişti. Yıllardır düşmanlarını alt ettiği kıvrak zekası çoktan bedeninin kontrolünü kalbine bırakmıştı. Zümrüt ile kesilen göz temasından dolayı kadının gözlerinin nereye baktığını takip etti ve sonuç onu tekrar şaşkına uğratmıştı. Kadın dakikalardır gözlerini adamın dudaklarına dikmiş harekete geçmemek için kendi ile savaşıyordu.

Adamın sözleri ile dikkati tamamen dağılmıştı. "Öyle bakmayı kesmelisin, yeşil gözlerin gözlerime baksın." Gözlerini kırpıştırıp yukarı çıkardı yavaş yavaş. Sanki adamın suratını ezberliyordu, hiç ezberlememiş gibi. Bu ne ilk ne de son ezberi olacaktı. "Bunu yapmayayım diye kaçmıştım zaten." Adam gülümseyip yüzünü kadına daha da yakınlaştırdı ve tam bu sırada Zümrüt ne yapacağını yanlış yorumlamış gözlerini kapatarak anın gerçekleşmesini beklemişti. Adamdan bir hareket gelmediğini görünce boynunda çaprazladığı ellerini çözüp ensesinde ki saç bitimini içine attı elini. Baran son anda rotasını değiştirerek kadının yanağına çok küçük bir öpücük kondurdu ve tamamen geri çekildi. "Hadi bizi daha fazla beklemesinler." Kadını elinden tutup içeri çekerken son sözüne gülmekle yetindi. "Yalnız ben bunun rövanşını alırım Baran." Onu onaylarcasına bir ses çıkarmış kapıyı açarak geçmesini sağlamıştı.

Büyük masada oturan arkadaşlarını kalabalığın içinde bulmak pek zor olmamıştı onun için. Yine her zamanki gibi aynı yerde oturan arkadaşlarının yanına adımladı. Onları ilk fark eden Tahir olmuştu. Sabahtan beri giriş kapısına gözlerini dikmiş gelmelerini bekliyordu, gördüğü gibi de ayaklanmıştı zaten. Kendilerine doğru gelen tahir ile Bara'ın elini bırakmak zorunda kalmıştı çünkü Tahir'in direkt sarılacağına adı gibi emindi. "Nerede kaldınız be kızım!"

"Boğuluyorum!" Tahir kadının şakacı tavrına karşı kendini geri çekip koluna vurdu. "Motor ile geldik. Yollar kaygan olunca yavaş gelmek zorunda kaldık."

"Anladım, Jo seni çağırıyordu bak istersen." Zümrüt ikisini yalnız bırakıp Josephine yanına ilerledi. Tahir yanlarından uzaklaşan kadından dikkatini çekip Baran'a döndü.

"Hoş geldin." elini uzattığında Baran çekinmeden tuttu. "Hoş buldum, teşekkürler beni davet ettiğin için bu arada."

"Ben teşekkür ederim geldiğin için. Zümrüt için çok önemlisin, e bu durumda benim için de öyle oluyorsun." Baran az önce dışarıda olanlarını etkisinden çıkamamışken duydukları ile mest olmuştu. "Bu cadı gelip bizim başımızın etini yemeden masaya geçelim."

Herkes ile selamlaşan Baran son olarak Josephine'e döndü. "Meşhur Baran ile sonunda tanıştık." adam muzip bakışlarını kadına çevirirken Zümrüt arkadaşının susması için jestleri ile konuşmaya çalıştı ama Josephine'nin pek umrunda olmamıştı.

Baran gülümsemesini bozmadan aksanından Fransız olduğunu anladığı kadına döndü. "Sizde Josephine olmalısınız, yanılıyor muyum Madam?" Baran'ın Fransızca konuşması ile anlık bir şok olmuştu herkes bu duruma Josephine bile şaşırmıştı. "Evet, ama Jo diyebilirsin." Baran başını sallayıp Zümrüt'ün yanına oturduğunda kadının şaşkın bakışlarını fark etti. "Ne oldu?"

"Fransızca bildiğini bilmiyordum." Arkasına yaslanıp kadına yaklaştı biraz daha. "Fransa'da birkaç ay kalmıştım. Kendi dilleri dışında başka dil konuşmamayı tercih ediyorlar, eh o sırada öğrendim bir şeyler." diyerek geçiştirdi kadını. Gayet akıcı konuştuğunu bilmesine gerek yoktu. En azından şimdilik.

🐝🐝🐝

Bir saat sonrasında yemeklerini yemiş bazıları tatlıya bazıları kahveye geçmişti. Masadaki herkes Tahir ile yaşadıkları en komik anıları anlatırken yer yer gülüp yer yer hüzün kapladı suratlarını. Kolay değildi koca iki yıl hep beraber geçirmişlerdi, aile olmuşlardı adeta. Aralarından ilk ayrılan aile üyesi değildi tabii ki ama o minik evlerindeki en önemli kolon gidiyordu şimdi. Yeri geldiğinde herkesin küçük kardeşi olmuştu. Yeri geldiğinde onların koordinatörü olarak yol göstermişti hepsine. Gitmesi hepsini derinden üzmüştü aslında. Kabullenmesi zor olacak bir ayrılıktı onlar için.

Zümrüt karşısındaki Josephine'e bir şeyler anlatırken sandalyesinden biraz daha öne gelmişti fark etmeden. Baran ise karşısında oturan Tahir'i dinlerken oturduğu yerde rahat edememişti pek. Solundaki kadının kulağına yaklaştı. "Sandalyeye kolumu uzatsam olur mu?" Zümrüt beklemediği bir soruyla şaşkınca adama baktı. "Tabii, rahat ol." Baran daha başka bir şey demeden arkasına yaslandı. Kolunu da Zümrüt'ün sandalyesinin üstüne koydu. Kısa bir süre sonra kadın bunu unutup arkasına yaslandığında ikisi de aralarındaki elektrikten ürpermişti. Tahir'in üzerindeki gözlerini çekip kadına bakınca kendisi ile aynı duyguları paylaştığını anladı. Ama hareketlerinde bir değişiklik yapmamıştı. Sonuçta sevgilsiydi, bu yaptığında pek bir yanlış görmemişti.

"Ee anlatın bakalım ne zaman tanıştınız?" Baran kolunun altında kadını daha çok kendine çekerek cevapladı adamı. "Birkaç yıl oldu." masadaki herkesin anlayabilmesi için İnglizce konuşuyorlardı. Yıl kelimesini duyan herkes şaşırmıştı tabii. Şaşkınlık nidaları arasında Barış'ın sorusunu duymuşlardı ama. "Nasıl evli değilsiniz siz ya?" sorudan çok şaşkınlığını dile getirmişti.

"Daha yeni kavuştuk çünkü." Baran konunun nereye gideceğini gayet iyi biliyordu o yüzden tam şu an durdurması gerektiğini biliyordu ama kadının arkadaşları ile gerginlik olsun istemiyordu. Barış'ın yanında oturan inci söze atıldı hemen. "Madem on dokuz yıldır tanıyorsunuz birbiriniz neden şimdi sevgili oldunuz?" Zümrüt hatırladıkları ile adamın kolunun altında gerilmişti ve Baran da bunun farkındaydı. "Zümrüt hanım peşinden çok koşturdu diyeyim siz anlarsınız." durumu en iyi bu şekilde kurtabilirdi ki doğruydu da Zümrüt uzun süre tabiri caizse köpek gibi süründürmüştü adamı. Tabi başka sebepler de vardı ama herkesin bunu bilmesine gerek yoktu.

"Bilmez miyiz Zümrüt'ü. Ne inatçı keçidir o!" herkes içtiği alkolün etkisi ile muhabbetten daha da keyif alırken, Zümrüt adamın göğsüne kedi yavrusu gibi sinmişti. "Ya! İnatci keçi falan değilim ben!" Baran sandayeye yasladığı kolunu Zümrüt'ün omzunun üstüne koyup göğsünden çekilmesine engel oldu. Kadının yüzüne bakabilmek için eğilip cevapladı. "Tabii ki değilsin yeşil." Kadının mayışmış bir ifade ile başını salladığını görünce bütün masaya dönüp dudaklarıyla sesizce tersini söyledi. 'kesinlikle öyle' Baran bu durumdan şikayetçi olmak bir yana keyfini çıkarıyordu. Gece beklediğinden de güzel geçiyordu.

🐝🐝🐝

Herkes yavaş yavaş ayrılmış geriye Tahir, Daphne, Bulut, Zümrüt ve Baran kalmıştı. Herkes gitmeye hazırlanırken Tahir Baran'a gözleri ile dışarıyı işaret etti. Baran ise Zümrüt'ün yanağından öpüp "Birazdan geliyorum, sen ceketi giy yeşil göz."

Tahir terasın boş köşesine geçmiş elindeki sigarayı yakıyordu. Baran yanına geldiğinde paketinin ağzını açıp Baran'a uzattı. Başını iki yana sallayan adam ile paketini cebine koydu. "Sizin adınıza sevindim, hayırlı olsun."

"Teşekkür ederiz. Bunları Zümrüt'ün yanında da kolayca söyleyebilirdin. Asıl söylemek istediklerin nedir, merak ettim açıkçası." Tahir karşısındaki adamın zekasını küçük görmemiş aksine tam da tahmin ettiği gibi çıkmıştı.

"Haklısın, söyleyeceklerim daha çok sana hitaben olacaktı, o yüzden seni buraya çağırdım. Zümrüt kendi kız kardeşim gibi severim, zor zamanlarında hep yanında olmaya çalıştım." Tahir sıkıntıyla derin bir nefes verdi sözüne devam etmeden önce. "Ama şimdi, gitmem gerek halletmem gereken aile işlerim var ve bu şehirde maalesef bunları çözemem. Yani demem o ki, kardeşimi sana emanet ediyorum. Sen yokken bana emanetti, şimdi sana emanet. Umarım ona benim sahip çıktığım gibi sahip çıkarsın Baran, yoksa seninle bozuşuruz."

Baran'ın yüzündeki acı gülümsemeyi yakaladığında ne düşündüğünü çoktan anlamıştı. Kadının kendi öz kardeşleri kendisini bu kadar sahiplenmez iken kendisinin bu kadar sevmesine yüreği burkuldu. Hiçbir zaman öz abilerinden göremeyeceği bir sevgiyi görüyordu Tahir'den. Adam içten içe şükür etti bu duruma. Sevdiği kadının seveni çoktu, yalnız değildi, asla da olmayacaktı. Belki de ondandı kendisine bu kadar geç kalışı. Sevgi aramıyordu, bu yüzden adamı görmemişti. Başını salladı durumu kabullenmiş bir şekilde. O da Baran Arkun ise ne yapıp eder o kalbe girmeyi başarırdı. Bunu herkes başarırdı elbet. Asıl maharet o kalbin kırılmaması için yoluna her şeyi serip, hiç incitmeden başarmaktı. Ve başardıktan sonra da aynı mücadeleyi verebilmekti önemli olan. Baran bunu başarmak için varını yoğunu ortaya koyuyordu.

"Gözün arkada kalmasın, canımdan ötedir onun bendeki yeri." başını sallayarak onaylayan Tahir sigarasını içmeye devam etti. Baran ellerini ceplerine yerleştirip temiz havayı içine çekti. Bir süre daha dışarıda durduktan sonra içeriye geçip mekandan ayrıldılar. Zümrüt'ü evinin önüne kadar bırakmış vedalaşmayı bekliyordu. Kaskını çıkartan kadın kendisini izleyen adama döndü. Gergince kafasını kaşıyıp gözlerini adamın ayakkabısına dikti. Şu an bırak gözlerine bakacak cesareti, bu konuşmayı yapmaya nasıl cürret ettiğine şaşırıyordu. "Haftaya cuma katılmam gereken bir davet var. Bana eşlik eder misin?"

Yalan söylemenin vicdan azabı varken nasıl bakacaktı adamın gözlerinin içine? Adam yüzü yere dönük konuşmasını utangaçlığına verip üstelememişti. Baran daha sağlıklı bir iletişim için kafasındaki kaskı çıkartıp kadını cevapladı. "Olur, zaten cuma tatil günümdü, onu da seninle geçirmek güzel olacak." Sadece daha rahat konuşabilmek için çıkartmamıştı elbet kaskını. Elini kadının çenesine doğru uzatıp gözlerine bakabilmek için yukarı kaldırdı. "İyi geceler yeşil." Çenesindeki elini çekmeden yüzüne yaklaşıp yanağını öpüp geri çekildi. Minicik öpücük kadının yanağından kalbine giden bir sıcaklık başlattı. Yüzündeki tebessüm yatağa girip gözlerini yumana kadar asılı kaldı.

🐝🐝🐝

Derin odasından gelen telefon sesi ile elindeki kupayı bırakıp odasına girdi telaş yapmadan. Bugün aylardır bekledikleri tarihin netleşeceği gündü. Son bir aydır yaşadıkları gerginlik sonunda bitmek üzereydi. Bebeği ile stresten kaçmaya çalıştıkça bataklık gibi içine çekiyordu. Neyse ki Doğu vardı yanında bütün zaman boyunca, onsuz bu strese nasıl dayanacağını bilemiyordu, bilmekte istemiyordu. Telefonda sevgilisinin adını görmesi ile yüzünde güller açtı. "Efendim birtanem."

"Tarih belli oldu. Artık tam olarak karım olmana bir hafta var hayatımın baharı." dediğinde Derin sevinçten havalara uçmamak için kendini zor tuttu. "Sonunda evleniyoruz!" cümlesi bittiği gibi arkasını döndü ve gördüğü manzara ile bütün vücudu hüzünle boğuldu.

Komodinin üzerindeki fotoğrafa takıldı gözü. Geçen seneki doğum gününde çekilmişti. Abisi ne çok fazla fotoğraf çektirmeyi ne de gülüşünü göstermeyi tercih ederdi. "Gelmeyecek kesin."

Doğu yanından geçip giden ablasına baktı. Fazlasıyla soğuktu ve kendisini görmezden gelmişti. "Gelecek, ablam onu ikna edecektir. Sen bunları düşünme, bebeğimiz ile kendine çok iyi bak her şey düzelecek."

"Gerçekten ikna eder dimi Zümrüt abla onu?" dediğinde kendisi bile inanmamıştı sözlerine. "Eder." Doğu daha da bir şey diyememişti. Gerekirse ben ayaklarına kapanırım dememişti ama kesinlikle seçeceği ilk seçenek buydu.

Derin içeriden kendisine seslendiklerini fark ettiğinde telefonu kapatmak zorunda kalmışlardı. Doğu da oturduğu yerden kalkıp ablasının yanına gitti. "Abla?" dese de kadın umursamadan mutfağa girdi. "Konuşmayacak mısın benimle?" kolunu tutan kardeşine dönüp bu zamana kadar hiç olmadığı kadar kırgınlık ile baktı. "Ne konuşmamı istersin? Bencilliğiniz ile beni sürüklediğiniz bu oyunu mu konuşalım yoksa geride bıraktığınız insanları düşünmemenizi mi?" Zümrüt'ün kolunu bırakıp gözlerindeki pişmanlıkla fısıldadı. "Abla..."

Zümrüt işaret parmağını kardeşine doğrultup öfkeyle konuştu. "Sakın şimdi gelip bana 'abla özür dilerim' diye yalvarma! Ben sana bu zamana kadar hep destek oldum, hep yanında oldum. Ilgazlar gibi bencil olmadım, hep kendimi feda ettim sana ama senin şu yaptığına bak. Seni  onlara dönüş diye sakınmadım. Sen ne yaptığının farkında değil misin Doğu? Ilgaz Saraç'a dönüşüyorsun, kendine gel! Etrafına yaptıklarına bir bak, bana yaptırdıklarına bir bak!" Doğu ablasının sözleri üzerine gözlerindeki hayal kırıklığını görmesi ile derinden bir acı hissetti. Aşkı onu kör etmiş, kendisini bir evladı gibi seven ablasını yakmıştı. Kelimeler sanki cam parçaları gibiydi, konuşsa dilini kesecek, sussa içini kesecekti. Bu yüzden başını eğip sessizce ablasını dinledi. 

"Kendine çeki düzen ver, yoksa yanında ben bile olamayacağım." Zümrüt arkasını dönüp odasına giderken sözlerinin kardeşini ne kadar kırdığını bilse de engel olmadı kendine, çünkü kalbi kırılması gerekiyordu. Yoksa başkasının kalbini kırmaktan çekinmeyecek bir hale gelecekti.

🐝🐝🐝

Evet evet ben geldim. Vurmayın ama:) Nasılsınız?

Yayınlanma tarihi: 28/07/2021 ⏱️22:20

5606 kelime


Yorumlar